Yine böyle yolda yönümü kaybetmiş yürürken Hakime Hanım, bir bilinmez bilmecenin içerisinde buldum kendimi. Benim bu bilinmez bilmecelerim bitmez zaten. Sevgi yoksunu insanlığın içerisinde, hâlâ bir duyguya esir düşecek kimse kalmamıştı. Yolda, yolu bilmeden yürürken, bir dilenci belirdi izbe karanlığın sokak lambasıyla biraz olsun aydınlanan korkutucu köşesinde. Dilenci bana, ben dilenciye, insanlık da bize benziyordu. Dilenci sıcak bir yuvaya, ben sıcak bir kalbe, insanlık bizim gibi sıcak bir sevgiye muhtaçtı. Yani biz, biz ki tüm insanlık ve tüm insanî davranışlar, onunmaz bir muhtaçlığın esiriyiz. Sevgili Hakime Hanım, bu kadar yozlaşmanın içerisinde biz sevginin dilencileri, bitmez tükenmez bir açlıkla karşı karşıyayız. Bu sevgi açlığı, beni bayıltma noktasına getirdi. Açlıktan midesi derisine yapışmış insanlar gibi sevgi açlığımdan derime yapışan kalbimle bayılma noktasına doğru ilerliyordum. Hakime Hanım, bayılmamam için, eğer sizde varsa, bana bir parça sevgi verebilir misiniz? Ufak bir kırıntı da olur, ben o kırıntıyı kemire kemire geçinir, idareli kullanırım. Sizde de mi yok, kime sorsam yok zaten. Anlaşılan ben yine kalbim sevgi yoksunluğundan derime yapışmış olarak dolanmaya devam edeceğim. Aç olduğundan midesi guruldayan dilenci gibi şimdi kalbim guruldadı Hakime Hanım, hatta gürledi. Kaçıyorum. Bu bir parça sevginin bile bulunmadığı, sevgisizlik kokan kentte, sokak lambasının altında gece ile hemhâl olan dilenciye benziyorum. Ben sevgi dileniyorum, taş kalpli insanlık beni kınayıp önümden geçiyor. Bu cüretkârlığım için beni affedin Hakime Hanım, sevgi diye düşünmüştüm, bir parça, asla çok değil, her şey bir parça sevgi için diye düşünmüştüm. Bir parça sevgi, lütfen. Kendimden geçi-yor-um.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder