Her yaratılışın bir simetrisi var.
Gecenin gündüzü, siyahın beyazı, nefretin sevgisi, hüznün mutluluğu gibi.
Herşey çift ve eşli olarak yaratıldı.
Şimdi neden yaratılışımızı değiştirmek istiyoruz?
Kışı ve yazı ayrı ayrı yaşamak tatmin etmiyor mu acaba.
Güneşin tepemizden ayrılmayışı mıydı bizi mutlu edecek olan.
Yoksa gecenin hiç bitmeyecekmişcesine bizi sarmalaması mı karamsarlığa iten.
Yolumuza çıkan insanları bizden çok farklı oldukları için bir kenara itiyoruz.
Bazılarınıda çok benzer diye bir kenara itiyoruz.
Ne olursa olsun uzak duruyoruz.
Olağanüstü simetrinin farkına varsaydık eğer bütün düzen tamamlanacaktı.
İçinde olduğumuz simetri ekseninde aynamız birşeyler gösteriyor.
Simetrimizi kabul etmiyoruz.
Hep bizden daha aşağı buluyoruz.
İçimize işleyen bir virüs gibi kendimizi en üst safhada görüyoruz.
Bütün herşeyin güzel kısmında biz varız.
Kendimizin karanlık köşelerini görmüyoruz.
Oralara el sürmüyoruz, dokunmuyoruz, hissetmiyoruz.
Oysa ki en temiz insanda bile karanlık noktalar vardır.
Yalnız oralara henüz temas edilmemiştir.
Oysa farkına varılsa herkes içerisinde nefret ve sevgiyi aynı oranda barındırdığını görecektir.
Yalnız bunlar içimize sinmiş vaziyetteler.
Uygun anlarda kendilerini gösterip sonra kaybolma meziyetleri yüksektir.
Güzelliklerimiz her daim göz önündedir.
Çirkinliklerimiz ise kulak arkası edilir.
Biz öyle olmayalım.
Nefretimizde sevgimiz kadar temiz olsun.
Gecemizde gündüzümüz kadar aydınlık olsun.
Mutluluklarımızda hüzünlerimiz kadar paylaşılsın.
Simetri hastalığı bir virüs gibi yayılsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder