Sonra Âdem, sonra Havva.
Sonra 'Sev!' dedi ve sevdi insan.
Yıllar, milyarlarca yıl önceydi.
Henüz düşman kesilmemişti insan,
Kara bir yazgıyı simgeleyen geceye.
Susuşu ve kederi henüz tatmamıştı acizler,
Bilmez idi kanatarak ağlamayı,
Diz yaralarını üfleyen bir dişi yoktu henüz.
Sonra gelen emirle sevildi, sevilmek için yaratılan.
Âşk, bir emirdi aslında, bir kanun.
Sonra yazıldı insanlığın, büyük yazgısı.
Bir emirle başlayan yazgı, bir başka emirle devam etti.
Sürekli kendini tekrarladı insan,
Her yeni gelen 'sevdi', sevmesi için yaratılanı.
Böyle böyle geçti yıllar, milyarlarca yıllar.
İnsan ilk emri unuturken suskunlaştı kitaplar.
Sonunda bir düşünce oldu çıktı işin içinden.
Yazgıya kaldırılan başlar düştü bir bir.
Dionysos içtikçe geçti kendinden,
Mecnun susadıkça gelirken kendine.
Oğuz elinden Arthur'un ülkesine kadar,
Bilinen dünyayı yakıp yıktı bu emir.
Bilinenin dışında kalanlar, unutulmaya yazgılıydı, başından beri.
Tüm emirler böyle başladı, ilk kanunu o koydu.
İnsanoğlu kendi oyunu içerisinde kayboldu.
Unutuldu tüm emirler ve silindi yerden güzellikler.
İlahi âşkın nutku yazılmak istendi.
Oysa bu yazgı baştan beri yazılırken kalem elden düşerdi.
Sonunda yarım kalıp yiten bir şey olurdu bu, bitirilemeyen.
Havva, nasıl bir eşti diye sormadı kimse.
Âdem onu sevmiş miydi, sevmeye yazgılı mıydı?
Kimse söylemedi bu ilk kader yazgısını, sır oldu kaldı.
Sonra o yeniden 'Sev!' dedi ve sevdi insan.
Sadece sevdi, sevgiyle yaratılmıştı.
Bu sevgi onun kaderi, alın yazısı, yazgısıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder