Çarmıha gerilirken Venüs, dudakları titriyordu. Sevgi, kanı kadar sıcak, sarsıcı ve kızıldı. Venüs, sevginin benliğinden taşıp gelmişti. Sarı saçları, güneşin diğer adıydı, tanımıydı, varlığıydı. O saçlara tutuna tutuna yürüyorum. Çarmıha gerilirken Venüs, insanlık henüz doğmamıştı. Yer ile gök sular altındaydı. Gök, suyu kucaklarcasına onun rengini kendine addettirmişti. Gök maviydi, deniz mavi; o belki de maviyi çok sevmişti. Sevdiği şeylere dokunmayı sever Venüs, çarmıha gerilirken de dokundum ona.
Çarmıha gerilirken Venüs, dudakları kıpkırmızıydı. Yanakları, gerilmiş atlas bir kumaştı. Onun yanaklarında gemiler yol alır, ben ayak izlerinden onu takip ederdim. Onun yanakları ki, ipek kumaşların en değerlisi. O gülünce yanaklarında çukurlar peyda olurdu, o çukurlarda nicedir can verişim ve nicedir o yanaklarda kendimden geçişim. Her defasında o çukurlarda yeni büyüler ortaya çıkar, ben o büyülerle tutsak olurum.
Çarmıha gerilirken Venüs, ben henüz kendimi bilmezdim. Başına koydukları güneşin altın renginden bir taçtı, saçları ile uyum içerisinde. Onun narin elleri kıpırtısızdı, biraz solgundu, yine de yaşam pınarlarının kaynağının avuçları olduğunu belli ederdi. Ben, onun avuçlarından kana kana hayat suyu içenim. Bengi suyu ben onun avuçlarında buldum. İçtikçe yaşam doyumsuz oldu, Venüs çarmıha geriliyordu.
Çarmıha gerilirken Venüs, en çok ruhu yakındı ruhuma. Deniz kokuyordu, ipek kokuyordu, peri kokuyordu; o tüm olmayan şeylere dahi bir koku addetmişti. Sözüm ona denizin de kokusu olurdu ipek kumaşın da çocuk masallarının perilerinin de. O isterse her şey kendisi gibi kokardı. Venüs, çarmıha gerilirken kokusunu bıraktı bana, dudaklarımda.
6 Haziran. Venüs tutulmasının göksel anısı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder