Bu ironilerle dolu yaşamda, sağlam, sağlıklı, dayanıklı kalmak benim için oldukça zor. Herkes, her şeye, her hâliyle müdahale ederken ben kendi yaşantıma dahi müdahale etmekten acizdim. Kısacası ben, kendimi doğuştan aciz hissediyordum. Her şey gözümde giderek büyüyor, ben küçülüyorum. Altında kaldığım bu yükler, sırtımda izler bıraktı. Ben hep bu izleri saklamaya çalıştım. Zaten zayıftım, Herkül gibi bir gücüm de yoktu. Peki o hâlde, bu insanlar benim aciz ve güçsüz olduğumu bile bile neden omuzlarıma bu kadar yük yüklediler? Yanımdan her geçen bir parçasını bıraktı omuzlarıma. Önceleri parça parçaydı her şey, herkes insaflıydı ve birer parça bırakıyordu. Ne olduysa sonradan oldu, artık omuzlarıma birer parça yük yüklemeyi bıraktılar, doğrudan kendileri omuzlarıma bindiler. Yüküm giderek ağırlaştı. Yolda çok düştüm, çok yara aldım, çok yoruldum. Ağzımı her açışımda susturuldum. Her ayağa kalkışımda hemen omuzumdaki tahtlarına kuruldular. Ben bu kadar çelimsizken, bunun anlamı neydi? Kırık dökük bir hayat benimkisi, daha da çok kırılacak ve dökülecek. Hayat değil benimkisi, başka türlü bir şey. Henüz icat edilmemiş.
Sevgili gökkubbeyi omuzlarında taşıyan Atlas, boynuzları arasında evreni taşıyan mitsel sarı öküz, kuyruğu ile dünyayı kavrayan kızıl ejderha; yardım edin bana, omuzlarımda taşımakla mükellef olduğum dünyayı kaldırın, bir saniyeliğinede olsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder