Bir uçak ağır ağır düşüyor üzerime doğru, mavi bir bayrak sallıyorum göğe doğru, güneş yakıyor tenimi ve ben giderek kavruluyorum Katharine. Niye kimse konuşmaz çölde ve neden kimse buralarda da hayatın var olduğuna inanmaz; su gerekli değil yaşamak için, durmak için ve var olmak için, artık bu kalıplar yıkılmalı.
Uzaktan yalnızca bir motor sesi geliyor, oysa kokun, kokunu rüzgâr getirmiyor, o da dönüp gidiyor ve ben çölde yalnız kalıyorum. Kimse bakmıyor yüzüme ve ölüm bir kum fırtınası gibi yüzümü kemiriyor, yalayıp geçiyor. Katharine bir uçak düşüyor, içinde sen varsın, içinde ruhumun olduğu fanus var.
Sesinden başlıyorum âşık olmaya. O kadar güzelsin ki, her hâlinde. Eflatun renginde seviyorum seni, kan kırmızısı dudaklarının renginde seviyorum, seviyorum seni beyaz tenli sırtının oyuklarında, gönül çukurunda, sevmem için sadece varlığın yetiyor, yokluğun azap.
Heredot'un Tarihi'ne işiyorum seni sevgilim, sayfalara harf harf kazıyorum varlığını, kimi zaman tarihlerle kimi zaman tarihsiz ama hep seni yazıyorum. Çölü yazdığım, vahaları yazdığım kitaplarla anlatıyorum seni, asi bir kız gibi tıpkı Zerzura gibi anlatıyorum seni, çöle bakanlar kumu değil seni görecekler sevgilim, tüm cümleleri senin ayak bastığın yollara seriyorum, onlara basarak bana gelmiştin.
Acı tüm bedenimi ele geçiriyor ve ben yalnızca içimde yanan ruhumla değil dışarıda da tutuşan bedenimle sana yöneliyorum. Bir âşk kaç yıl sürer Katharine? Daha ne kadar sürecek bu yangın, alev alev tükeniyorum, söndürecek kimsem yok. Şapellerde gördüğüm melek figürlerini hüzün basıyor ve hepsi Meryem Ana'dan da İsa'dan da yüz çeviriyor. Melekler bile şapelleri terk ediyor sevgilim, dünyayı terk ediyorsun.
Kont Ladislaus de Almásy
Kont Ladislaus de Almásy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder