Her mezar tek kişilik. Mezarın birinde bir adam yatıyor yalnız başına. Bir dağın eteklerinde mezarı, bir uçurumun kıyısında. Ölümünden sonra bile bir uçurumun kenarında yaşar insanoğlu. Hayat gibi ölüm, kayabilir ayağın yine. Mezarın üzerinde otlar bitmiyor. Dağın tüm bu yemyeşil eteğinde toprağın bile dışladığı tek bir yer var; bir mezar yeşil ile buluşamıyor. Toprak cesedi kabul etmiyor.
Toprak da seçer insanı ve hatta renkler de. Yeşil, sevmediğinin yanında türemez. Onu yalnız bırakır. Her insan yalnız gömülür ama kimisinin sol yanında yalnızlığı gömülür. Yalnızlık da bir nevi insan gibi; eti, kemiği ve kanıyla. O da ölünce gömülür. Başucunda bir başka yalnızlıkla. Yalnızlık gibi olan insanlar var, sevdiğinin sol yanına gömülen, kucaklarlar onlar ölümü birlikte. Ölüm asla bir insanın tek başına kucaklayacağı kadar hafif değil, onu ancak iki kişi kucaklar, başarabilirse; iki kişi birbirini bulursa. Ölümden önce buluşanlar onlar, henüz vakitleri varken buluşmuş olanlar. Tek başlarına ölenler, tek başlarına gömülürler; yaşadıkları gibi de tek başlarına dirilirler. Dirilişleri de yaşamları gibi kurak ve verimsiz. Yeşilin bile kabul etmediğini, bir başkası kabul etmez.
Bir mezarın içinde iki ayrı beden var. Bedenler birbirine o kadar yakın, o kadar iç içe. Yüzleri birbirine dönmüş iki beden var. Birbiri içinde çürüyen, birbiri içinde eriyen, birbirine karışarak toprağa karışan. İki beden var tek bir mezarda, asla boşlukta değil, toprak onlarla beraber. Yeşil var üzerlerinde, yeşil bir yorgan gibi toprak, yeşil bir yorgan gibi çimenler. İki beden tek beden olmuş sanki, birbirinden ayrılamıyor.
Dağın eteğinde aynı anda gömülmüş iki insan, tek olmuş sanki. O dağ son yuvası onların, sonsuzluk kadar engin. Bir karış toprağı paylaşmışlar kendi aralarında. Bir avuç toprağı paylaşmışlar kendi aralarında. Bir tutam çimeni paylaşmışlar kendi aralarında. İki insan tek olmuş, gömülmüşler bir toprağa. Ölüm ayrılık değildir hiçbir zaman, ayrılıktan uzak olanlar için. Bir kez birleşen insanlar, birliği bulduktan sonra sonsuza dek bir olur, ayrılamazlar. Ölüm bir başlangıçtır sıkça tekrarlandığı gibi, yaşarken de birlikte olanlar için. Ayrılığı getiren ölüm müdür her zaman? Ölüm bir başlangıçtır her zaman, bir boyut değişimi, bir sonsuzluğa geçiştir. Sonsuzluğa geçmek için sonlu iken birleşmek gerekir. Sonsuzluk, sonlu yaşamın yansımasıdır. Sonlu iken yaşadığı gibi sonsuzluğu yaşayacak insan. Sonsuzluğun sırrı burda, sonun başlangıcında. Bir mezarda sonlanmıyor hayat. Mezarın birinde yalnız yatan adam uyandığında yine yalnızlığını bulacak sol yanında, sol mezarında. Mezarın birinde birlikte yatan sevgililer! Onlar yine birbirlerini bulacaklar kendi içlerinde, kendi kemiklerinde ve sol yanlarında. Sonlu iken yan yana gelenler, sonsuzlukta da yan yana gelecek. Herkesten uzakta, bir dağın eteğinde.
Mezarın birinde yalnız yatan adam. Yine yalnız uyanacaksın sonsuzluğa, sonlu iken yaşadığın gibi. Sonsuzlukta sonluluk gibi, yalnız bir yaşamın devamı. Ölüm ara vermiyor hiçbir şeye, ölümle de devam ediyor bazı şeyler. Yalnızlık, sonsuzluk boyu. Mezarın birinde yalnız yatan adam, bir dağın eteğinde kimsesiz topraklara gömülüp, sonsuzluk zamanının içinde unutulup gideceksin. Yaşarken unutulduğun gibi. Ve sadece aynı mezarı paylaşanlar unutulmayacak, tarih onları anacak, tüm insanlıkla beraber. Yaşarken bir odayı paylaşanlar, öldüklerinde bir mezarı paylaşıp dirildiklerinde de bir cenneti paylaşacak olanlardır.
Zamana dayanan aşk,
6.000 yıllık öpücük,
Hasanlu - İran
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder