I
Sözüngelimi Züleyha, Yûsuf'tan yaşça çok büyüktü. Sözüngelimi sevginin olduğu yerde yaş ve rakamlar yok olmuştu. Önce Züleyha Yûsuf'u sevmişti. Yûsuf güzeldi evet ama aslolan onun Züleyha'ya güzel gözükmesiydi.
Binlerce Mısırlı kadın vardı oysa şehrin en izbe sokaklarına kadar. Bunca kadın arasında bir tek Züleyha yükseldi, bir tek o kavuştu Yûsuf'a. Züleyha, ilk günden beri âşk ile yoğrulmuştu, bu hamurda olduğu içindir ona lütfedilen güzellik.
Sevgi, Züleyha olmaktır daha çok. Yûsuf'tan bir haber getirene varını yoğunu bağışlamaktır. Onun adının zikredildiği meclislerde olmak, sürekli ona sadakatini sunmaktır. Yok saymaktır tüm insanlığı ve çekilmektir inzivaya, Yûsuf inzivasına.
Sevgi, Züleyha olmaktır çokça. Onun gibi ağlamaktan gözlerinde perde perde ye, vav, sin ve fe'nin okunmasıdır. Sevgi, sevenin gözlerine bakıldığında sevgilinin adının harf harf okunmasıdır. Hep ilerlemektir, hiç geri dönmemek. Tüm yasaları ber-taraf etmek ve sadece sevginin yasalarını yürürlüğe koymaktır.
Sevgi, Züleyha olmaktır çok çok. Züleyha gibi kucağına almak, bir bebek büyütür gibi büyütmektir sevdiğini. Kendi etinden, sütünden, kanından, canından vermektir ona, asla geri durmamaktır. Yol üzerine çıkan tüm kuyuları birer birer aydınlatmak, karanlık tek bir nokta bırakmamaktır. Kalpte kocaman bir sevgi kuyusu açmak, o kuyunun içerisine sevgiliyi koymak, sevgiliyle o kuyuda sonsuzluğun inzivasına çekilmektir.
Cennetle müjdelenen âşklar, cennette de devam edecek âşklar, yazgısı cennet olan âşklar, ALLAH'ın var ettiği o büyük âşklar... Yolu âşk olanları müjdeyle karşıladı Yaratan. Sonsuzluğu bunun için sundu. Züleyha, bugünde, yarında ve dünde kalmadı, o, sonsuzluğa gitti. Son gözyaşı, ter ve kan damlasını sevgilinin yoluna akıtmaktan geri durmadı. Bunun içindir ki yalnızca onun adı kaldı asırlar sonrasına milyarlarca isim arasından, yalnızca onun, sevdiği için, kendisi için tek bir şey yapmazken sevdiği için her şeyi yaptığı için, Yûsuf'u kıskançlığından karanlık bir mahzene tıktırdığı, onun için tüm Mısırlı kadınların elini kestirdiği, gömleğiyle mest olduğu için. Züleyha'nın adı çokça yazıldı, çokça yazılacaktır. Yeryüzünde ikinci bir Züleyha yok.
Yeni bir Züleyha daha gelmeyecektir yeryüzüne, bilirim ki Yûsuf'tan yaşı çok büyük olan o kadının âşkı da çok büyüktür, zira âşkta engel yoktur, duraksama, duraklama, durumsama, duyumsama yoktur, âşk rakamları reddeder; zira âşk yolunda yalnızca sevgili vardır. Bu nedenledir ki onların nesli tükendi.
Züleyha'nın nesli tükendi, biraz da kudretli âşkın nesli tükendi. O âşk tükendiğinde, ne kaldı geriye?
II
Sözüngelimi Hz Hatice, Hz Muhammed'den (mim, ha, mim, dal'dan dolayı) yaşça çok büyüktü. Sözüngelimi sevginin olduğu yerde yaş ve rakamlar yok olmuştu. Önce Hatice Hz Muhammed'i sevmişti. Hz Muhammed güzeldi evet ama aslolan onun Hatice'ye güzel gözükmesiydi.
Bir garip şehirdi Mekke. Mekke, bir baştan diğer başa güneşle çevriliydi. Güneş tepedeydi her daim. İnsanlar, insanlardan çok güneşi görüyordu, güneş de onları. Gözleri kamaştıra kamaştıra...
Mekke'de bir kadındı Hatice. Sessizdi, sakindi, bilmezdi onun adından başka bir şey. Hatice, onu, hiç bilmeden sevdi, sevgi onun yazgısıydı, sevdiği için her şeyi yaptı, sevdiğiyle her şeyi yaptı.
Bir gün geldi, bir geceyarısında peygamber olan sevgilisine düşünmeden iman etti; inancını tek bir kelamla değiştirebilecek kadar çok sevdi. Hatice sevdi, sevgisi büyüktü, en az yaşı kadar, rakamlar kadar.
Bir gün geldi, Hatice, sevgilisinin üzerine örtülen pelerin oldu, kızgın güneşin altında korudu onu hem güneşten hem insanlardan. O, sevdiğine siper oldu. O, sevdiğine siper olan son kadındı, ondan sonra kimse sevgilisini koruma gayesine düşmedi. Hatice ile de bu nesil sonlandı.
Sözler kızgındı, bakışlar kızgın, güneş kızgındı, insanlar kızgın; yalnızca Hatice ferahtı, yalnızca o serinletici, o sarmalayıcı, koruyucu, canını önüne sunan yalnızca oydu. Herkes düşmandı yalnızca o dost. Herkes arkasını dönüyordu yalnızca o yüzünü döndü. İşte herkes gitti ve kimse kalmadı, yalnızca o kaldı. O Hatice'ydi, Haticeler'in sonuncusu, istemeden verenlerin sonuncusu, söze değil sese bakanların, söze gerek kalmadan seslerden anlayanların -en küçük bir haykırış bile- sonuncusu.
Hatice, yaşça çok büyük olduğu gibi sevgiyle de çok büyük olanların sonuncusuydu.
Cennetin varlığından olan âşklar, cenneti o güzel yuva yapan âşklar, cennetle sevgiyi eş anlamlı kılmaya yakın olan âşklar...
III
Heyhat! Züleyha ile Hatice öleli çok oldu.
Çok oldu, rakam engelini yırtıp sevgiliye varanların neslinin tükendiği; çok oldu, rakamsallıktan duygusallığa geçiş olalı, çok oldu, sevginin nesli kuruyalı, belki tek tük birkaç yürekte kalalı.
Bunlar, peygamberlerin âşkıydı, anladım; anladım ki rakamlardan uzak olan âşklar, ancak peygamberlerin hayatlarında vardır. Diğer bütün kadınlar rakamlarda boğulur, sevgilerinin eksikliğinden boğulur.Zira yalnızca onların yazgısına yazılan kadınlar gerçekten sever. Hangi kadın sevdim dediyse, büyük bir yalandan ibaret. Anladım, anladım ki dünyaya ancak bir tane Züleyha ve bir tane Hatice gelirmiş, onlar da gelip gideli çok oldu, sevgilileriyle beraber. Milyarlarca yılda bir Züleyha ile Hatice, üçüncüsü yok.
Dünya çok dar ve zaman çok önemsiz; ikisi de gelip geçiyor.
Sonsuzluk yaklaşıyor, sonsuz âlem ile birlikte. Oysa cennet, sevgilileri bekler; şimdi belki benim cennetim biraz kuruyor, üzülüyor, sessizleşiyor. Cennet, sevgiyle eş anlamlı, sevgiliyle.
Hatice gülüyor, cennet gülüyor; Züleyha gülüyor, cennet gülüyor.
Tek tük kalan birkaç yüreğe benzer yüreğim, soyum tükeniyor, soy tükeniyor.
Sevgide rakamlar yoktur, sevgide cennet vardır.
Ben de ölüyorum, benden önce ölenler gibi. Züleyham, Haticem olmadan. Onların adını zikrederek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder