Bence hayat; sevdiğin kişinin, insanın kendisinden önce ölüp ölürken onu karşılaması veya insanın sevdiğinden önce ölüp onu beklemesinden ibaret. Belki de hayat, önceki cümlenin anlaşılamamasından ibaret. Doğum ile ölüm arasında geçen o kısa süreden ibaret. Binlerce yıldır doğumla ölüm arasında geçmiş olan kısa ömürlerden.
Derler ki, insan öleceği zaman bir ışık görürmüş ve birisi ona gel dermiş. Sevgili işte ya o ışık olup ölüm anında kişiyi karşılamalı ya da kişi, sevgiliden önce ölüp onu beklemelidir. Hayatın içerisinde ölümün önemli bir payı var, zira hayatı anlamlı kılan onun sonunun olmasıdır. Sonu olmayan şeyler, parıldamazlar. Sevgili, yeryüzünde beyaz bir ışıktır. Yolunu aydınlatır hiç durmadan onu sevenin bıkmamacasına. Bu beyaz ışıktır, âşığın kaderinin tayin edildiği nokta, bir sürükleniştir nereye olduğunu ve nasıl çekildiğini hiç bilmeden. Sevgili, beyaz bir ışıktır rengi hiçbir zaman tayin edilemeyen, sadece parlaklığına bakılıp beyazla özdeşleşiveren. İşte o beyaz ışık, hayatta insanın yanında öldüğü gibi ölüm esnasında da bulunmalıdır. Ölürken insanı karşılayan o beyaz ışık, uzanan o el, bilinmezliklerden duyulan o ses; baştan başa sevgilinin olmalıdır. Sevgili o ki, ölümde de hayatta da mevcuttur. O, bu ikisini de fethetmiştir.
Cânân, cândan o kadar uzak ki, artık cân kalmadı. Cân, onun yolunda kayboldu gitti. Şimdi nerede bilinmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder