Kendi kendime labirentlerde dolaşıp durmak istiyorum. Bir odanın içine girip ölüm gelip beni alana ve bir başka karanlık odaya götürene kadar orada kalmak istiyorum. Ne dünyadaki tüm bu nefret söylemleri, ne intikam kusmukları, ne de öfke nöbetlerinin içeriye girmediği ve dışarıda bir nehrin suyunun akıp gidişi gibi öyle uzak ve sessiz sessiz akıp gitmesini istiyorum. Bir oda istiyorum herkesten, duvarları siyaha boyalı, penceresiz, dünyadan kopuk, dünyanın içinde olup da sanki dünyada değilmişliği yansıtan bir oda. Ne aldatmanın, ne kandırmacanın, ne oyunların ne de beklentilerin içeriye sızmadığı bir yaşam. Rab'den şeytanı öldürmesini istiyorum ama daha öncesinde beni. Ben öleyim ve peşimden öldürülsün şeytan; insanlık, denilen o büyük olgunun içindeki sığlıklar, artık kir tutmayan o kumaşın üzerinden akıp gitsin. Renklerden siyahı seçiyorum, artık umudum kalmadı. Savaşlardan, tecavüzlerden, öldürülmelerden, aldatılmalardan, barış döneminin bir örtüyle örtülmüş savaşlarından çok yoruldum. Ne kadar öldürülürse tüm o ölümlerin intikamını almak için daha da fazla çoğalan insanlar beni çok yordu. Cennet nerede ve cehennemim çok sıcak. Yanıyorum kendi kendime ve içimde devrilen kazanlar var. Devrilen her kazanla bir yerim daha alev aldı. Hüzün verdi bana Rab, umutsuzluk verdi, acı, keder, yalnızlık verdi, bunlara bak ve gör dedi Rab; gördüm, evet gördüm Rabbim, umutsuzluğumu umuttan süzdüm; yalnızlığım en çok yalnız olmadığımda çarptı yüzüme; gökten yağmur damlaları yüzüme çarptığında aynı zamanda yüzüme vuran rüzgârla biraz daha çarpıldım, savruldum. Artık yaşayacak halim kalmadı, gülecek, umut edecek, yalnızlığı tüketecek; yalnız olmayışlarım da yok artık. Anlıyorum Rab, yalnızım yaratılışımdan beri, yalnızım işte, yalnızlığım her ne kadar bilinen yalnızlıklardan olmasa da. Biliyorum evet, insanlığın keşfetmediği bir şey kaldı mı, derler belki bana ama söylemek istiyorum artık, tutamıyorum içimde, madem her şeyi keşfettiysek neden öldürülüyoruz hâlâ, neyi paylaşamıyor ve neyin acısını yaşatıyoruz birbirimize. Şeytan mıydı gerçekten kötülük; insanlık, kelimesinin altına süpürdüğümüz gerçeklerimize ne oldu, merhamet, şefkat, âşk, arzu, adalet ve insanîliğimiz. Rab al beni buradan, katlanamıyorum artık, her ölen beni de öldürüyor, her gömülüş benim üzerime, kürek kürek toprak attılar kalbime, ruhumu çiğneyerek girdiler mezarlıklarına. Rab, önce beni öldür ve sonra söz verdiğin gibi şeytanı. Dayanamıyorum artık. Siyah bir oda, penceresiz, dünyanın içinde olup da sanki değilmiş gibi. Rabbim, seni seviyorum ama affet beni, insanlarla yaşayamıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder