17 Mayıs 2014 Cumartesi

Adem'den Havva'sına XXIII

Havva'ya;
Doğa her sabah yeniden yeşile boyanıyor, daima yeşile boyanıyor.
Buralarda ağaçlar en çok yeşili seviyor Havva, oysa yeşili sevişlerinin bir anlamı olmalı.
Seni sevişimin bir anlamı olduğu gibi, çünkü Yaratan böyle istedi, seni yarattı, sev dedi, sevdim.
İşte ağaçların da yeşili sevişinin bu kadar kesin bir nedeni olmalı, belki onlar da bu türden bir nedenle yeşili sevmişlerdir, bilmek isterdim.
Bir anlamı vardır yeşilin, yeşili bilenler seni severler, yeşilim.
Her sabah yağmur uyandırıyor beni, ağaçların hışırtısı günaydın diyor.
Yağmur, bu coğrafyada su gibi, toprak gibi gerekli bir şey, senin gibi gerekli.
Oysa eminim bu dünyada sudan, topraktan nasibini almamış coğrafyalar da vardır; susuzlukla kavrulan yerler, sensizlikle kavruluşum gibi.
Böylesine büyük bir okyanusun karşısındayken suyun olmadığı bir yeri düşünmek çok zor; ama biliyorum; bir zamanlar sen varken sensizliği düşünmek de bu kadar zordu.
Sen varken sensizliği düşünmek çok zorken şimdi okyanusa karşı susuzluğu düşünmeyi kavrayabiliyorum; oysa bir başkası olsa kavrayamazdı, biliyorum, kavranması çok zor bir şey.
Neden tüm ağaçlar ayrı sesler çıkarıyor bilmiyorum, ama hiçbirisi senin sesine yakın bir ses çıkaramıyor.
Hatta bazı geceler duyduğum o garip sesler dahi senin narin sesine benzemiyor, yaratılışın eşsiz; aslında her şey eşsiz ama sen daha eşsizsin; eşsizliklerin içerisinde çarpık bir eşsiz.
İşbu yeşilin hakim olduğu ormanda ben giderek kararıyorum, kararışım yeşile hasretimdendir.
Bunca yeşilliğin içerisinde yeşile hasretim, nedenini belki anlarsın Havva, bence anlamazsın, anlamıyorsun.
Havva, cânım, yeşilim, dünya giderek kararıyor, farkında mısın?

Yeşilin içinde yeşilsiz kalış, cennette olup da hiçbir şeye el sürememek gibi; delirtici.
XXIII

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder