26 Temmuz 2015 Pazar

Sisiphos'a Söylem

Geçmiş, omuzlarımda taşıdığım yükten başka bir şey değil.
Söylesene Sisiphos, senden ne farkım var? Ben de tıpkı senin gibi bir kayayı itiyorum dağın zirvesine doğru. Bir topaç gibi bir o yana bir bu yana savruluyorum. Avuç avuç taşıdığım kumu rüzgâr kucak kucak dağıtıyor. Kum saatim hep boşluğa akıyor. Boşluğa akıyor. Boşluğa. Boş.    .
Omuzlarım giderek daha da çöküyor. Kemiklerimin eğrildiğini hissediyorum. Biçimim yassılaşıyor ve ben artık kayayı iten olmaktan çıkıp taşlaşıyorum. Artık kayanın kendisi oluyorum. Beni taşıyın dağın zirvesine doğru.
Zeus, bana öyle bakıyorsun, görmüyorsun. Gözlerini korkakça kaçırıyorsun. Cezanın yapılan kötülüğü iyileştirmeyeceğini biliyorsun. Kötüyü daha kötüyle cezalandırmanın her sorunu halledeceğini düşünüyorsun. Seni tahtından indiriyorum ve yolluyorum yerin dibine. Göğün cezası yerdir, insanın cezası kendi dibi. Dibim, içim.
Geçmiş, omuzlarımda geleceğe doğru taşıdığım bir yüktür.
Saat beş ve ben yazıyorum Sisiphos, bir yandan da iki yamaçtan kayalarımızı itiyoruz zirveye doğru. Sen varacaksın yine de zirveye, anlatılır çünkü. Benim zirvem bile kayıp oysa, meçhule doğru itekliyorum taşımı. Taşlaşırken kayboluyorum ve nerede kalacağımı bilmiyorum.
Taşlaşmış insanlar. Taştan insanlar.
Bir yamaçtan aşağı bırakmak istiyorum kendimi, kucağımda taş, arkamda rüzgârın savurduğu kum saatim.
Kum saatim varlığı göstermiyor hiç. Güneş hiç doğmamacasına batmış. Kıyamet kopmuyor ve ben bekliyorum.
Bir taşın hüznü benimkisi.
Bir kaya kadar var değilim, her gün bir parçam daha yok oluyor, topraklaşıyorum.
Sevgili kayam, bıraktığım yerde kalacaksın daima.
Sisiphos, kimse durduramaz bizi. Zirveye benim külümden de bir parça götür ve serp doğunun rüzgârına, iletsin beni batıya.
Her yer çok karanlık ve saat beş. Güneş doğmayacak, biliyorum, kıyamet de kopmuyor.
Yalnızca ölüyorum bir parça daha. Taştan ne eksilir ölse de? Sisiphoslaşmıyorum, taşlaşıyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder