15 Mart 2014 Cumartesi

Her Adım Hiçliğe, Uzun ve Sessiz Bir Yol

Mecidiyeköy. Sadece heyecan, mutluluk, güzellik adına ne varsa hepsi, kısacası 'O'.
Otobüs. Biraz durağan. İnsanlar durağan, hiç kimse konuşmuyor. Modern zaman insanı dilsiz, sağır, kör ve daha neler. Modern zaman insanı kopuk.
Bayezid. Her yerden görülen minareler. Uzanıp giden arnavut kaldırımları. Yürüyen kalabalık. Yürüdüm, yürüdüm, sana varana kadar yürüyecektim. Önce bir mezarlık. Sultanlardan sandukalar, âlî kabirler. Sessizce dudaklarımın arasında mırıldanan dualar, sözler, tek tek bütün taşları okuyuş, dikitlerin görselliğinde boğuluş. Yürüdüm, yürüdüm, çok uzun süre yürüdüm.
Çemberlitaş. Uzun bir sütun. Seni düşündüm. Çemberlitaş diyip durdun, Gazi Atik Camii, avlusundan geçtim, indim, yürüdüm, yürüdüm. Büyük bir avluya vardım.
Nur-u Osmaniye Camii. Yürüdüm, isminin yazılı olduğu tabelaya baktım. O büyük cadde boyunca yürüyüp bir kitapçıya vardım. İçerisinde kitaplar arasında dolaştım. Senden haber yoktu, henüz. Sonra senden bir haber geldi, henüz. Yürüdüm sana doğru.
Divanyolu. Uzun cadde boyunca kimse benim kadar hızlı yürümüyordu. Uçuyormuş gibi taşlar üzerinden kayarak sana doğru geliyordum. Arada bir yanımdan geçen tramvaylar ile yarışıyor, sahaflar çarşısında dolanıyordum. Bir kitaptan diğer kitaba atlıyordum. Kapalı Çarşı'dan bir soluk alıp Bayezid Camii, meydan ve sonunda sen.
Kapalı Çarşı. Hızlı adımlarla, gülücüklerinle, sesinle, hışımlarınla, saçlarınla, kırmızı dudaklarınla, sonunda bir başka camii: Mahmutpaşa Camii. Çarşının çıkışında gördüğüm tek minare, buraya ait. Soluğu orada aldık. Sadece sustuk.

Sonra, sonrası yok.

Eminönü Yeni Camii avlusu. Kocaman bir sessizlik.
Otobüs yok, miting mi ne varmış! Yollar var sadece, bitip tükenmek bilmeyen ama bir yere de varmayan, sonu olmayan koca koca yollar. İçine düşeni yutan canavarlar.
Galata Köprüsü. Çok, çok uzun bir köprü, sahi, bu köprü bu kadar uzun muydu, yoksa giderek küçülen ve adımları da nisbeten küçülen ben miydim? Yürüdüm, yürüdüm ve sonunda sanırım köprüden bir caddeye çıktım.
Tünel. Birkaç saniye sürdü, sonunda iniş. Hangi ara metrolar bu kadar hızlanmıştı?
Galata Mevlevî-hânesi. Bir eşikten geçerek içeri girdim. Eskiden kalma bir koku, aynı kokuyu paylaşıyordum, yüzyıllar öncesinden kalan dervişlerle.
Şeyh Gâlib Türbesi. Sessiz, kimse sesini çıkarmıyor. Herkes neden sustu? Bir ben varım, cümleler bile yok. Sessizce okunan dualar, herkes susmuş, Münker ve Nekir hesap soruyor, yanıtlayan kimse yok, âlemi bir sessizlik kapladı.
İstiklâl Caddesi. Yolda yürüyen kalabalıklar. Herkes burada, bütün insanlar burada toplanmış. 7 milyar insanın 7 milyarı da burada deseler, inanacağım. Artık bana ne deseler inanacaktım. Ben, bende değildim, ben beni kaybetmiştim.
Galatasaray Meydanı. YKY Binası. Kitap kokusu. Kitapların bile alıp götüremediği yalnızlık, senin yalnızlığın. Başka türlü bir yalnızlık olsaydı şimdiye kadar çoktan dolardı, ama senin yalnızlığın, doldurulamıyor. Kitaptan kitaba atladım, daldan dala atlar gibi, birinde durakaldım. Orhan Pamuk'tan Yeni Hayat. Arkasında bir fotoğraf. Sadece bir fotoğraf için kitap alınır, anladım, aldım. Hiç düşünmeden o kitabı aldım. Rüya, bana güldü, Orhan göz kırptı, aklıma o ve onun özü geldi, yalnızlık parçalanarak o binanın içerisinde kaldı. Elimde bir kitap, ayracı da var üstelik! Yürüdüm, durmayı sevmem ki zaten. Hiç soluk almadan yürüdüm. Sonunda cadde de dayanamadı ve tükendi.
Taksim Metrosu. Giderek dibe batış. Giderek yeryüzünün dibine iniş. Tüm insanların altında oluş. Ayaklar altında çiğneniş.
Mecidiyeköy. Burası da neresi? O yok. Kimse yok. Ben yokum. Zira eve vardığımda ben çoktan erimiştim, çoktan. Onunla beraber, belki. Başladığım gibi bittim, doğduğum gibi öldüm. Yalnızlığım, yalnızlığın; bende birleşti.

11 Cemâzil-evvel 1435

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder