Günce VI
-Konuşan Kim?- I.XI.MMXIV
Bir ses var derinlerimde dolaşan lakin kaynağını bilmediğim, alttan üste üstten alta akın eden. Damarlarımda gelgitler var hiç durmayan, mevsimini doludizgin yaşayan. Sürekli konuşan biri var, kim o?
Konuşan ses, dinlediğim ses; iç-ses, söylediklerini yazarken çivi yazısını kullanma, harfleri aşketme kafatasıma, Latin abecesine geçeli çok oldu, artık siyah mürekkeple yaz kemiklerime. Kafatasım çivi yazılarıyla doldu, sürekli acıyan yanlarım var. Birisi anlatsın artık kemiklerimin ak mermer olmadığını ve sonsuza kadar var olmayıp toprağa karışacağını. Yazdığım her yazıyla beraber gömüleceğim ben, oysa okuduklarım okunmaya devam edecek.
Sen ey seslerin şâhı! Dinliyorsan beni ve dinletiyorsan bana kendini ve sana seslenmeme izin veriyorsan dur durak bilmeden, o zaman ben de konuşuyorum sana, bu sonu bir türlü gelmeyen diyalogları susturmak gerek bazen, dinlemek lazım bir rüzgâr gibi fısıltıyla içimizde dolaşan o hafif sesi, hışırtıyı, gürültüyü... Bazen dinlemek lazım köleleri. Ben Eflatun değilim ve sen Sokrat, kimse işitmeyecek bizi ve kimse bize hak vermeyecek bu kavgamızın sonunda, sen Brütüs olma artık ve ben de Yüce Sezar olmak zorunda kalmayayım her seferinde. Bir imparatorluğun sesleri gibi dolaşma içimde, coğrafyam o kadar geniş değil, sıkıştırıp kalamam seni içime, patlarım her seferinde onulmaz yerlerimden, yırtılır göğsümde derilerim, yazılar akar oluk oluk ve ben tutamam hiçbirini, hem imlâ hatalarım da olur, aforoz edilirim Türk Dil Kurumu tarafından, sonra silinirim insanların ağızlarında buruk bir gülümseme bıraktığım için yeryüzünden. Sahi, çok kalmış olmamalı silinmeme yeryüzünden. O gelen gün ne güzel gün, kara bir rüzgâr ve hafif okşayan boğazımı, şah damarımı sıkmaya başlayan zarif el...
İçimde bir bilek güreşi var gibi. Kimin mağlup kimin galip olduğunu bilmiyorum. Bu seslerin güreşinde hep kaybeden benim; içimdeki kazanan içimdeki kaybedene her zulmedişinde bu benim kendi kendime bir darbem oluyor. Baş başa kaldım kendimle, zaten insan sadece kendisiyle baş başa kalabilir. Baş başa kaldığım bu duvar da çok soğuk, üzerindeki yazılar okunaksız, her yer suskun. Galiba gene kaybettim.
Son kez, ey sen kafatasıma nakşolmuş çivi yazım! Ebediyyen sana yok, ak çeperlerine yok izmihlâl, yok ve yok. Yokoğlu yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder