23 Kasım 2014 Pazar

Nilgün'e Mektuplar

Hayır Nilgün, sen ölmemeliydin ve yürüdüğün yolda plaja giderken bir an olsun arkana bakmadan koşmalıydın, ev çok uzak değil ve Babaanne'nin sesi hâlâ kulağında ve sen hiç usanmadan beni dinliyip bu dinlencelerin sonunda beni en zayıf noktamdan yakalayacak bir yer buluyorsun ve ben senin karşında tıpkı senin karşında olan aciz bir mahluk gibi ne yapacağımı bilemeden oyalanıp eşelenip kucaklanıp duruyorum ve sen ilgini benim üzerimden hiç eksik etmeden veya tüm varlığını benim üzerime doğrultarak bana daha önce hiç sahip olmadığım bir yer açıyorsun ve ben okuduğum veya okumakta olduğum kitapları ya bir kenara bırakıyorum ya da okuduklarımın içerisinde okumadıklarımı eritip defterime sıra sıra hiç önem vermeden ve belki de kaybedeceğimi bilerek yazıyorum ve bu yazmalarım sonucunda senin yüzünde ufak bir gülümseme için tüm vaktimi harcamaya razıyım çünkü biliyorum ki sen ben ne yaparsam yapayım, hiç düşünmeden söylediklerimi kabullenmeye, yer yer sorgulamaya, destek olmaya ve tüm eksikliklerimi içinden gelen bir dürtüyle örtmeye razısın, hayır Nilgün sen ölmemelisin ve ben tıpkı baban ve deden gibi en şiddetli krizlerin içerisinde senin yerine ölmeliyim ve bu ölüm sırasında senin beyin kanamanı da üzerime almalıyım ki sen rahat bir ömür sürebilesin ve ben aslında tüm bunları yaparken senin için kardeş, ağbi, sevgili gibi tüm kelimeleri yüklenip seni doğru bir şekilde yansıtmalıyım Nilgün, ve Babaanne sana beni sorduğunda sen benim sadece senin bildiğin bir yerde olduğumu söyleyip sana kötülük yapmak isteyen tüm o komünist ve faşistleri kendinden uzak tut, kendinden uzak tuttuğun insanların sayısı ne kadar artarsa işte benim ölmem de aynı miktarda anlam kazanacaktır ve şunu bil ki Nilgün, ben asla boşuna ölmek istemiyorum, senin beyin kanamanı üzerime alma nedenim de zaten Şevket ve Orhan bir hafta sonra buraya geldiklerinde onlara benim senin için yaptıklarımı anlatman ve belki Orhan üşenmezse benim romanımı yazmasını sağlaman, Adnan Bihter'i, Bihter Behlül'ü severken seni sevmiş olan ben bu üçgenin tam olarak neresindeyim bilmiyorum ama senden ibaret olan bir dairenin merkezini teşkil ettiğime dair bir şüphem yok ve Kemal'in romanını nasıl ki birinci tekil kişinin ağzından yazdıysa Orhan ben senin romanını yazamadım affet ama o benim ağzımdan senin romanını yazsın Nilgün, o zaman ben boşuna ölmemiş olduğum gibi kendi nezdimde de seni sonsuza kadar yaşatmış olacağımı düşünürüm ve artık gitmek zorundayım Nilgün ve sen benim için de üst kata çıkıp Babaanne'ye hep o aptal soruları sormaya ve yarı-cevapları almaya devam et ve beni Darvınoğlu ailesinin mezarlığında daha sonra kendinin de gömüleceği yerin yanına göm, bir ağaç olsun başucumuzda ama bir dakika Nilgün ve ölen sensen ben seni oraya gömüp bir an önce yanına gelmeliyim, geleceğim Nilgün, az kaldı, yanında olacağım, mezarını mezarımla ısıtacağım, hayır Nilgün sen hâlâ ölmedin.
Abdullahfarukmetinhasan
#SessizEv

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder