Rayihacığım, ben bu hayatta en çok seni sevdim, gece karanlığında dolandığım sokaklar, köşebaşlarında beni büyük bir hırs ve yabancılıkla karşılayan köpekler, beni büyük bir aldanışın içinde dünyanın en mutlu insanı yapan amcaoğlum Süleyman, Çukurcuma'nın Tarlabaşı'nın Beyoğlu'nun yokuşlarını tırmanırken aslında hayat denen şeye tırmandığımı her zaman bilir ve bu tırmanışı gerçekleştirdiğim ipin Rapunzel misali senin saçların olduğunu görürdüm, her şey senin ve senin olduğun şeylerin bir izdüşümü, daha ben gelmeden yolumu gözleyen sen ve Fatma ile Fevziye benim hayatımın büyük mirası, ben en çok sizi sevdim Rayiha, başıma ne gelirse gelsin ev denen o dört duvar arasında seni bulacağımı ve senin durum ne olursa olsun beni hep koruyacağını, kollayacağını, saracağını ve canımı yakan ne varsa büyük bir hassasiyetle onları benden alıp tekrar huzuru içime ekeceğine inandım ve Rayiha sen gittiğinde ben kendimi büyük bir acının içinde buldum ve artık ne yaşadığım hayat daha önceden düşüncelerle boğulduğum zamanlarda ve kıyıda seni gördüğüm ânlardaki gibi ne de hissettiklerimi söylediğim insanlar senin anlayışına sahip, ben bu hayatta yalnızca seni sevdim çünkü hayatta niyetin her zaman kısmetle kesişmediğini ve kesişse dahi bunun kesin olarak insanı mutlu eden şey olamayabileceğini öğrendim ve öğrendiğim bir şey daha varsa niyet ile kısmet arasındaki uçurum zaman içinde kapanabiliyor ve insan kısmetine niyet etmeyi de öğrenebiliyor ve hatta içinde gizliden gizliye kısmetine niyet ettiğini bazen farkedebiliyor çünkü insan genel olarak mutlu olmaya niyetlendiğinde kısmeti de ona bunu getirebiliyor ve Rayiha, hayat dediğimiz bu karmaşa bizim üzerimizde hiç anlamlandıramadığımız, düşünemediğimiz ve düşünsek dahi kurallarını kendisi belirlediğinden hiçbir zaman bizim irademize tam olarak teslim olmayıp bildiğini okuyor ve kendisi bunu yaparken haşin bir çocuk gibi önüne ne çıkarsa çıksın yok sayıp yalnızca kendi istediğine odaklanıyor ve bazen insan, hayatın içinde konumunu sorgulamaya başladığında bir kukla olup olmadığını çözemiyor ve bu hayat karmaşası ömür boyunca sürüp giderken ne yapacağını bilemeyen milyonlarca insan ya komünist olup çıkıyor ya da faşist olup bir köşede bekleyişe geçiyor ancak unutulan duyulardan birisi de hangi tarafa geçerse geçsin insanın içinde tarafını belirleyenin kendisi mi yoksa çevresi mi olduğuna dair bir şüphe hep kalıyor ve her iki kesimden de insanlarla bağı olanlar iki arada bir derede hep itelenip, ötelenip, kakılıp kalıyor ve insan tarafsız olmaya niyetlense kısmetine bu düşmeyebiliyor ve ben biliyorum ki Rayiha, her ne kadar nötürleşme eyiliminde olsam dahi herkes bir tarafa ait olduğu için beni diğer tarafa itelemeye çalışırken asla tam olarak oraya yanaşmama da izin vermiyorlar, arada kalanlar hep uzaktaki yakın olarak değerlendirilmeye alışılmıştır ve insan hiçbir zaman yalnızca kendisinin değildir ama Rayiha sen bil ki ben her zaman kendimin bile değil seninim, senin olmak ve kızlarımız Fatma ile Fevziye'nin babası olmak benim yeryüzünde var olduğum gerçeğinin yansımasıdır işte, ben sokaklarda boza, yoğurt satarken ait olduğum tek şey sensin Rayiha, ben ne diyeceğimi bilmiyorum ve sen zaten benim çok da konuşkan olmadığımı biliyorsun, neden öldün Rayiha, neden bize ait olan bir şeyle başını alıp gittin, bizim olanı sen aldın ve gittin Rayiha, şimdi benim payıma düşen hayatta en çok seni sevdiğim gerçeğiyle baş başa kalmak, yanına geleceğim Rayihacığım, herkes belki bir gün kavuşur.
Abdullahmevlut
#KafamdaBirTuhaflık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder