İhaneti ören kadın, desem sana bakırdan örümcek ağlarıyla,
ki yırtılmaz kumaşlar dokursun tanrı dediklerinin tezgâhlarında,
Her dokunuşun bir zırh olur kutsar tenimin en hassas köşesini,
Durup dinlenmek bilmez yoluna devam edersin dilinde âhlarca sövgüler.
İhaneti ören kadın, diye yazar tarih ilk babadan son oğula dek,
Kleopatra dedikleri sen, Havva dedikleri sensin, Brütüs kılığına giren,
Yazgıdaki tüm ihanetlerin imgesisin zihnimin yansımasına düşen,
Sonu hiç gelmeyen döngümün kilit noktasısın ağırlığınca kadın, altın.
İhaneti ören kadın, kendisine çarşaf diye serdiği sözcüklerden yatağı üzerine,
Güç alan Aphrodite'nin tunç yüreğinden, gümüş göğüslüğünden gösterişsiz,
Süt emziren yolunu kaybetmiş tüm çocuklara büyüsün diye çınarlar gibi,
Büyüsün de yeni ihanetler örsün diye senin eşsiz zincirine densiz, mesnetsiz.
İhaneti ören kadınım, sonra seren insanoğlunun üstüne el çabukluğuyla,
Her ilmeğine değişmeyen kaderini işleyen âdemoğlunun, kıvrak hareketlerle,
Jesus da deseler İsa da, ihanete uğratan daima, Yahuda da olsa yılan da,
Hep bir bıçak parlar durur sırtımızda, göğsümüzde elimiz hep bomboş.
Oysa cezasıdır Yaratan'ın oğul Sadakat'e, İhanet'i kucağında taşımak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder